NE FARKI VAR?
Talât önce Kıbrıs davasında Amerika´nın daha aktif olmasını istedi. Kimileri bunu "müdahale çağrısı" olarak algıladı. Şimdi Talât diyor ki: "Amerika´dan müdahale değil, ilgi istedik". "Aktif" olmakla "ilgi" göstermek arasında siyaset ve diplomasi âleminde ne fark var ki? İkisi de aynı kapıya çıkmaz mı? *** "Aktif ol" demek "gel müdahil ol" demek değil mi? "İlgi göster" demek "gel bu işe sen de burnunu sok" demek değil mi? Ve de "gel ağırlığını koy" demek değil mi? "Gel, yallah tazyik, bastır bu iş bitsin" demek değil mi? Ve Amerikan emperyalizmi ağırlığını koymağa kalkıştığı takdirde o ağırlığın Rum´dan yana olacağını ve de Rum´u değil, bizi bastıracağını Talât bunca deneyimden sonra hâlâ kavrayıp öğrenemedi mi? Tarihten hiç mi ders almıyor? *** Ne kadar şaşırtıcı olursa olsun, Talât´ın zikzakları ve de yanlışları karşısında artık hayret duyamıyoruz, çünkü hayret duygumuzu Talât sayesinde yitirmiş bulunuyoruz. Eğer aynı şeyle her gün karşılaşırsanız duygularınız körelmiş olduğundan kanıtsama felâketine maruz kalırsınız. Talât´a ait şu sözler hâlâ ne kadar hayal (eğer gaflet değilse) içinde olduğunu göstermektedir: "Her şeye rağmen Hristofyas´ın çözüm isteyen bir lider olduğuna inanmaktayım". Hayret duygularımı Talât sayesinde ne kadar kaybetmiş olursam olayım yine de "hayret vallahi" demekten kendimi alamıyorum. Hristofyas çözüm istiyormuş. İstiyor tabii. Ama kendi çözümünü. Yani senin teslim olmanı. Ve sen hâlâ bunun farkında değilsen, vay halimize. *** Bir yandan daha dün "Hristofyas bari çözüm istemiyorum desin ve bu iş bitsin" demek suretiyle Dimitri´nin ya çözümsüzlüğe ya da bizi teslim almağa oynadığını dile getiren… Daha öncesinde ise "imkân bulsa nefes borumuzu da kesecek" demek suretiyle bize hayat hakkı bile tanımayan bir Dimitri karşısında olduğunu ilân eden Talât… Bugün Dimitri´yi aklamakta, "çözüm isteyen adam" olarak takdim etmekte. Bu zikzaklar, bu yükseksen derecelik dönüşler karşısında napalım yani? Hayret etmeyip de delirmemek için temiz hava almak üzere dağa mı çıkalım? *** Talât devam ediyor: "Uluslararası arenada Kıbrıs Türkü´nün sesi daha gür çıkmalı". Sen masaya her oturduğunda Dimitri´ye bişeyler teslim et, Kıbrıs Türkü´nün boynundan yakalayıp Dimitri ile birlikte nefes borusunu sık, ondan sonra da "haydi bağır" deyiver. Millette gür çıkacak ses mi bıraktın ki haykırabilecek? Ve esas sesini gür çıkarması, masada ve de uluslararası forumlarda halk namına haykırması gereken sen değil misin? Bunun için seçilmedin mi? *** Sen git, emperyalizmin çizgisine gir, ne isterlerse ver, ondan sonra da, halkın sesinin gür çıkmamasından ve hatta BM´nin pasif olmasından şikâyet et. Ne hakla? Önce kendin aynaya bak, sonra talepte bulun. Not: ART´de Ahmet Ötüken´in programına katılacağımı duyurmuştum, bu program ertelenmiştir, o |